Siyaset ve ahlâk

Siyaset ve ahlâk

Siyaset ve ahlâk

Taraf / herTaraf – Istanbul – 16.12.2009

ÜNAL AKYÜZ * / Salt kendi partisinden olduğu için yolsuzluklara bulaşmış bir siyasetçiyi yüceltmek ne kadar yanlışsa, dürüstlüğünden emin olunan bir siyasetçiyi sırf başka bir partiden olduğu için dışlamak, siyaset kurumunun en büyük problemlerinden.
Bütün toplumlarda olduğu gibi Türk kültüründe de devletin yapısı ve yönetimi hususunda konuşmak, eleştiri yapmak ve sorunlara çareler üretmek olağandır. İnsanların, yaşadıkları ülkenin kim tarafından, nasıl yönetilmesi gerektiği hususunda az ya da çok söyleyecek sözleri vardır. Toplumlarda yöneten ve yönetilenler olduğu müddetçe yönetilenlerin, kendilerini yönetenler ve yönetim biçimi hakkında konuşmaları, beğendiklerini övmeleri, beğenmediklerini yermeleri doğaldır. Bu anlamda, asıl amacı topluma hizmet olan ve aynı zamanda toplumun bir aynası olan siyaset kurumu, her zaman eleştirilerin merkezindedir. Varlığını ve devamlılığını halka borçlu olan siyaset kurumu, toplumdan bağımsız olamaz. Bu nedenle toplumun beklentileri, talepleri ve ihtiyaçları da siyasetin yönünü ve yapısını belirlemekte etkilidir. Toplumdan siyaset kurumuna yönelen taleplerin bir kısmı ile siyasetçilerin karşılaştıkları olaylar sırasında gösterdiği davranışlar, ahlakî tartışmaları da beraberinde getirmektedir.

Genel anlamda siyaset sözcüğünün karşılığı olarak politika kullanılagelmektedir. Bu anlama ilave olarak devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş ve anlayış, memleket idaresi, siyasal iktidarların nasıl oluşturulduğu, biçimlendirildiği ve bölüştürüldüğünü inceleyen bilim şeklinde de açıklanmaktadır. Siyaset, bir başka yönüyle insanlarla, çevre ile sağlıklı ilişki kurabilme becerisi, insanların kendileri olabilme, birey olabilme ve birey olarak mutlu olabilme yollarını bireye açma sanatıdır. Görülüyor ki siyaseti sadece bir yönüyle açıklamak zordur. Bu anlamlara bir de siyasete sorun çözme sanatı, millete hizmet yolu gibi tanımlar da eklenirse bu zorluk ve çeşitlilik daha da artar.

Amaç topluma hizmet olmalı

Siyaset ve ahlak, kavram olarak hayatın her anında varlıkları ya vicdanen ya da fiziksel olarak hissedilen iki olgudur. Genelde siyaset, maddi olarak düşünüldüğünde elit kesimlere mahsus bir alan sayılabilir. Bu durum siyaset yapmanın maddi gerekliliklerinden ortaya çıkmıştır. Fakat asıl amacı topluma hizmet olan siyaset kurumu, doğası gereği toplumun bütün kesimleri ile doğrudan ilişki içindedir. Siyasetçi yetkisini milletten alır, yaptıklarının ya da yapamadıklarının hesabını da millete vermek durumundadır. Siyasetçi halkının genel duruşundan ve sağduyusundan uzak kalırsa halkına karşı yabancılaşma tehlikesi ile karşı karşıya demektir, ki bu da temsil yetkisi konusunda tartışmalara sebebiyet verecektir. Halk, seçtiği siyasetçinin kendini temsil etmediği hissine kapılırsa ona bir daha yetki vermek istemeyecektir.

Siyasetçi, dünya görüşüne, hayatı kabul edişine, ortak değerlere ve bu değerleri yaşayış biçimine uygun gelen, kendini bulabildiği ve ifade edebildiği bir partide siyaset yapar. Ama bu yeterli mi?

Siyaset, bilgi gerektiren bir güçtür. Neyin bilgisi? İnsanın, insan olma imkânlarını insana sunmanın bilgisi. Bu imkânları yönetme, hazırlama, dağıtma gücünün bilgisi. Gerekli kaynakları hakça sunma bilgisi. Siyaset, altyapı, toplum ve ekonomi kaynaklarıyla ilgili yönetimdir. Bu kaynakları topluma sunma şeklinin bilgisidir, bunun yönetim becerisidir. Siyaset bir kültürdür, bir edeptir, bir yaşama terbiyesidir, bir inceliktir. Bir edep yönetimidir. İnsanların cevherindeki inançla, sanat, bilim, düşünce ile ilgili kabiliyetlerini uygulamaya geçirebileceği ortamı hazırlama becerisidir.

Siyasetçi toplumun aynası

Siyasete, edebiyat ve sanat gibi hayatın bütünü ile kavranmasına yapılan bir çeşit katkı diyenler de vardır. Burada siyaset, başka disiplinlerle yan yana veya onlara benzer bir şekil almaktadır. Bu yönüyle siyaset, hayatı tamamlayan bir faaliyet alanına dönüşmektedir.

Toplumun gözü önünde yer alan ve her hareketi toplumun bir kesimini mutlaka ilgilendiren siyaset kurumunun ilişkilerinin de sürekli gündeme gelmesi doğaldır. Bu nedenle siyasetçinin yaptığı her şey toplum tarafından izlenmektedir. Çünkü siyaset kurumunun aldığı kararlar toplumun bütününü ilgilendirmektedir. Siyasetçinin kararları kadar ilişkileri de sürekli takip edilmektedir. Normal bir vatandaşın yaptığı sıradan işler siyasetçide ahlak meselesine dönüşmektedir. Bunun nedeni de siyasetçinin, ilişkileri sıradan insanlar gibi bire bir değil toplum adına yapmasıdır. Bu, siyasetin doğasında olan bir durumdur. Toplum, kendisinde bozulmalar olsa bile, kendisini yönetenlerin bozulmasını istemediği gibi kendisine örnek olmasını da ister. Bundan dolayıdır ki, toplum, her hareketini eleştirdiği siyasetçiden aynı zamanda bozuklukların da düzeltilmesini beklemektedir. Şüphesiz, siyasetçiler başka bir dünyadan gelmediler, kendi toplumunun yansımaları olarak Meclis’te görev yapmaktadırlar. Dolayısıyla siyasetçiye yapılan eleştirilerden toplum da payını almaktadır. Bu şunu gösterir: siyaset kurumu toplumu etkilediği gibi, toplum da siyaseti etkiler.

Hükümetler değişse de anlayış değişmediği müddetçe ahlaki normlardan şikâyetler sürecektir. Burada anlayış değişikliği gerektiren husus siyasetin temel ahlaki sorunlarından biri olan “bizden olma” olgusudur. Salt kendi partisinden olduğu için yolsuzluklara bulaşmış bir siyasetçiyi yüceltmek ne kadar yanlışsa, dürüstlüğünden ve çalışkanlığından emin olunan bir siyasetçiyi sırf başka bir partiden olduğu için dışlamak, siyaset kurumunun en büyük problemlerinden biridir. Siyasal partiler, kendi gruplarında yanlış yapan insanlarla yollarını ayırmada tereddüde düştükleri zaman kendi içlerinde yozlaşmaya başlarlar. O zaman bu yanlışlar herkes tarafından normal karşılanmaya başlanır ki bu da siyaset kurumunu kendisine örnek alan topluma iyi bir model oluşturamaz.

Asıl vazifesi yasa yapmak olan siyasetçilerin, nüfuzlarını başka alanlarda kullanmaları siyaset kurumunun diğer bir problemidir. Siyaset kurumu elbette ki halkının sorunlarıyla ilgili olmalı ve bunları çözmeye çalışmalıdır. Kendi halkının dertleriyle dertlenmeyen, sorunlarını dinlemeyen siyasetçi toplum nazarında itibar görmez. Siyasetçiyi eleştirdiği halde, yasadışı işlerini siyasetçilere yaptırmaya çalışan toplum da bu problemin bir parçasıdır. Bir yandan başkalarına “torpil” yaptığı için ahlaki davranmamakla eleştirilen siyasetçi,aynı vatandaşın kendi yakını için yapmasını istediği bir işi yapmadığı zaman yine aynı kişilerce eleştirilmekten kurtulamayacaktır. Burada asıl problem unsur, siyaset kurumunun İş ve İşçi Bulma Kurumu gibi çalışmasıdır. Son zamanlarda işe yerleştirme ve tayin mekanizmalarının sistemleştirilmiş olsa da zaman zaman siyasetçilerin dışarıdan müdahaleleri olduğu bilinen bir gerçektir. Siyaset kurumu, her konuda duruşunu hak ve adalet çizgisinde, yönetimini ise liyakat esaslı düzenlerse itibarı hak ettiği yerde olacaktır.

Siyaset kurumunu, ahlaki tartışmaların içine çeken bir yönü de siyasetçinin seçilirken bir sonraki dönemde seçilebilme kaygısıyla seçmenine verdiği tutamayacağı sözlerdir. Devletin imkânlarını bilerek veya bilmeyerek, seçilmek için her türlü vaatte bulunan siyasetçi seçildikten sonra bunları ne oranda yaptığı sorusu ile karşılaşır. Devlet, imkânlarını önceliklerine göre ve adil bir biçimde dağıtmak ister. Fakat buna karşılık halk, öncelikle kendi sorunlarının halledilmesini ister. İstekleri olmazsa siyasetçi suçlar. Bu durum siyasetçinin –haklı ya da haksız- başını ağrıtacak bir durumdur.

Siyaset kurumunun diğer önemli bir handikabı da şeffaflık sorunudur. Siyasetçi, yaptığı işlerde, sergilediği davranışlarda, bireysel ya da kurumsal ilişkilerinde sürekli izlenmektedir.Türkiye ile Batılı ülkeler arasındaki temel nüanslardan biri, Türkiye’de siyasetçilerin mal varlıklarının sadece Meclis Başkanlığına bildirilmesi, buna karşılık Amerika’da ve diğer bazı Batılı ülkelerde ise kamuoyuna açıklanmasıdır. Mal varlıklarının kamuoyu ile paylaşılması vicdanen hem milleti hem de siyasetçiyi eleştirenlere doğrudan cevap olacaktır. Ahlaken tartışılan diğer bir konu da parlamenterlerin, görevleri sonrası istihdam durumudur. Amerika’da parlamento üyeleri, görev sürelerinin bitimini takip eden bir yıl içinde özel şirketlerde görev alamamaktadır. Türkiye’de ise görevi biten parlamenterlerin ve üst düzey memurların aynı sene içinde özel şirketlerde görev alması neredeyse normal karşılanmaktadır. Bu da tartışmalara sebebiyet vermektedir. Oysaki üzerinde milletin hakkını taşıyan siyasetçiler ve kamu görevlileri her yönü ile şeffaf olmak zorundadır.

Mevcut durumdaki sıkıntıların birçoğunun kaynağında siyasetin menfaat için yapılması vardır. Siyaseti menfaatleri üzerine bina edenler, sadakat ve adalet duygularından mahrum kaldıkları için millete hizmet edemezler. Siyaset; ahlakı güzel, hamiyetini milleti için kullanan, adalet ve sadakat duygularının temayüz ettiği insanlarla yapılırsa güzelleşir.

* TBMM-Parlamenter Danışmanı / unalakyuz@gmail.com

Makalenin tamamını PDF formatında indirmek için tıklayın